İnsanlar faaliyetlerini düzenleyebilmek için zamanı dilimlemeye ihtiyaç duymuşlardır. Yıl, mevsim, ay, hafta, gün, saat, dakika, saniye kavramları zamanın bölümlerini oluşturur. Peki zaman bölümlere ayrılırken insanlar hangi kriterleri kullanmıştır:

İnsanın gökyüzüne olan ilgisi muhtemelen var olduğundan bu yana devam etmektedir. İşte gökyüzü diye adlandırdığımız yer uzay boşluğunda gözümüzün görebildiği yerdir. İlk zamanlarda insanlar gökyüzünde çıplak gözle görebildikleri yıldızlar ve diğer cisimlerin hareketlerini inceleyerek kayıt tutmaya ve buna göre zamana ilişkin çıkarım yapmaya çalışmışlardır. Dünyanın güneşin etrafındaki bir dönüşü yıl olarak adlandırılırken, dünyanın kendi ekseni etrafındaki bir dönüşü ise gün olarak adlandırılmıştır. Ayın dünyanın etrafındaki bir dönüşü ise ay olarak adlandırılmıştır (Hicri takvim). Ay sayısının 12 olması, Ayın bir yılda gerçekleştirdiği 12 döngüsü ile ilgilidir. Hicri ve miladi takvimlerin ikisinde de 12 ay vardır. Fakat her iki takvimin 1 yıldaki gün sayısı farklıdır. Güneşi esas alan Miladi takvimin bir yılı 365 gün 6 saatten oluş. Ay’ı esas alan Hicri takvim de ise bir yıl 354 gün 8 saattir. Yılın haftalara bölünmesi ise biraz daha farklı olmakla birlikte yine işin temeli Babil’e kadar gitmektedir. Babil de hafta 7 gündür. Sonraları 8 günlük hafta hesabının yapıldığı olmuştur. Fakat bu durumda 365 güm olan bir yılı tamamlamak zor olmuştur. En zon Bizans imparatoru Konstantin zamanında haftanın 7 gün olarak sabitlendiği bilinmektedir.
Peki ya saat;
Günün 24 saate bölünmesine ilişkin ilk hesaplamalar MÖ 1500’lere kadar gitmektedir. Hesaplamaların temelinde ise yine yıldızlar ve Babillilerin kullandığı Altmışlık sayı sisteminin olduğu kabul edilmektedir. Babilliler günü, gündüz ve gece olarak ikiye ayırmış, aydınlık dönem olan gündüzü 12 eşit parçaya (saate) bölmüşlerdi. Bu saatlerin süresi ve zamansal konumu gün ışığının uzunluğuna göre değişiyordu ve “altıncı saat” her zaman öğle vaktini belirliyordu. ilerleyen zamanda insanlar gün içerisinde gölge boyunun değişiminden faydalanarak güneş saatini kullamaya başladılar. İlk güneş saatini kullananların Mısırlılar olduğu tahmin edilmektedir. Neden 24 saat, 60 dakika ve 60 saniyenin cevabı ise matematikle ilgilidir.
Günümüz dünyasında en çok kullanılan sayı sitemi ondalık olsa da eski zamanlarda insanlar duodecimal (taban 12) ve altmışlık (taban 60) sitemleri kullanmışlardır. Mısırlılarda günü gece ve gündüz olarak ikiye bölmüşlerdi. Gündüzü kullanılan duodecimal sayı sistemine bağlı olarak 12’ye böldüler. Bu bölümleme ayın bir yıldaki 12 döngüsü ile de ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Bu konuda başka bir temel ise Mısırlı gökbilimcilerin gök çemberini oluşturan 36 yıldızla ilgili olabileceğidir. Mısırlı gökbilimciler gök çemberinin yarısını oluşturan 18 yıldızdan, gecenin başlangıcında ve sonunda görülen üçer yıldızın yarı aydınlık döneme geliyor olması nedeniyle görünme zorluğunu dikkate alarak sistem dışı bırakıp geceyi karanlık dönemde tam olarak gözlenebilen 12 yıldızla temsil ettiler. Yani geceyi 12 bölüme ayırmış oldular. Karnaktaki Ammon tapınağında MÖ 1400’lerde gecenin süresini ölçmek için kullanıldığı tahmin edilen su saatinin kabının da 12 bölümlü olarak yapılmış olması bu durumu desteklemektedir. Böylelikle hem aydınlık hem de karanlık dönem için 12+12=24 dilim ortaya çıktı. Dünyanın şekli, eksen eğikliği ve döngüleri nedeniyle yıl boyunca ekinokslar hariç gündüz ve gecenin süresi aynı olmadığından aydınlık ve karanlık dönemdeki her bir dilimin uzunluğunun aynı olması da mümkün değildi. MÖ 2. Yüzyılda yaşayan Hipparkos (MÖ 190-120) ekinoks günlerini esas alarak bir günü 12 saat gece 12 saat gündüz olmak üzere 24 saate bölmeyi önerdi. Bir saatin 60’a bölünmesi ise yine astronomi çalışmaları ve matematikte kullanılan sayı sistemi ile ilgilidir. Coğrafyanın isim babası olarak kabul edilen Eratosthenes (M.Ö. 276-194), Babillilerin Sümerlilerden aldıkları ve MÖ 2000’lerde geliştirdikleri altmışlık sayı sistemini kullanarak yaşadığı dönemde dünyanın bilinen yerlerinden geçen enlem sitemini tasarlamıştı. Yaklaşık bir asır sonra Hipparkos bu enlem çizgilerinden yola çıkarak dünyayı kuzeyden güneye geçen 360 derecelik boylam sistemini tasarladı. Her bir boylam derecesi bir meridyen yayına karşılık gelmekte ve meridyen yayları kuzey ve güney kutbunda birleşmektedir. Bugün de neredeyse aynen kullandığımız boylam dereceleri (meridyen yayları) temsil ettikleri noktaya güneş ışınlarının gün içerisinde en dik açıyla geldiği noktalardır. Bunun günü ikiye bölme özelliği vardır. Şöyle ki bir noktaya gün içerisinde güneş ışınlarının en dik açıyla geldiği ya da gölgenin en kısa olduğu an gündüzün tam ortasıdır. Başka bir ifadeyle gündüz saat 12:00’dir. Bu zaman ölçümü aynı zamanda o noktanın yerel saatini belirler. Güneş saati sistemi de bu zaman ölçümüne göre düzenlenir ve günü taksim eder.
Dakika ve saniye hesabı da Hipparkos’un 360 derecelik boylam hesabının bir devamıdır. Claudius Ptolemy (Batlamyus, MS 100-170) ise Hipparkos’un çalışmalarını geliştirerek her bir dereceyi 60 eşit parçaya (dakikaya), onların her birini de daha küçük 60 eşit parçaya (saniye) bölerek bugün kullandığımız dakika ve saniye sistemini tasarlamış oldu. Fakat dakikalar ve saniyeler Ptolemy’nin Almegest’inden yüzyıllar sonrasına kadar kullanılmadı. Günümüzdeki anlamda zamanın sabit aralıklı (saat, dakika, saniye) kullanımı ancak 14. yüzyıla geldiğimizde ortaya çıktı ve sonrasında mekanik saatlerin yapılması ile yaygınlaştı.